Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Halil Cibran- Ermiş

 İtiraf ediyorum. Son zamanlarda instagramda bu kitabı çok fazla görüyordum. Sadece bu nedenden ötürü merakım yüzünden okudum demeliyim ^.^  Halil Cibran okunmadan önce kesinlikle geçmişi araştırılıp bilinmesi gereken bir yazar. Bu adımdan sonra okunulan her cümleye başka bakıyorsunuz çünkü. Yazar hakkında kısa bilgi için  tık tık  Ermiş, öğütler kitabı desem yanlış olmaz. İçinde aşktan çocuklara, evlilikten güzelliğe, duaya dair birçok konuda öğüt barındıran kısa bir yol gösterici. Belki benim gibi tek okumayı istemezseniz de başka bir kitapla beraber kolaylıkla götürebilirsiniz. Anlayacağınız yazılacak çok fazla yorum yok aslında. Mutlaka okuyun diyemiyorum ama okuyun ^.^ ARKA KAPAK "İnsan için tüm amaçlarını susuzluktan çatlamış dudaklara ve tüm yaşamı bir çeşmeye dönüştüren bir armağandan daha büyüğü yoktur kuşkusuz. Benim şerefim ve ödülüm işte bu armağanda yatıyor. Ne zaman içmek için çeşmeye gelsem, diri suyun kendisini susamış bulmamda..." Yıllar boy

Fethiye Çetin- Anneannem

Beni bir kitaba ilk yönelten şey kapak tasarımıdır. Ve bu konuda benim için üst sıralarda yer alan bir yayınevi de Metis Kitap’tır. Anneannem’de de beni kendine çeken ilk şey yine tasarım oldu. Bir mezar resmi ancak bu kadar şık olabilirdi diye düşünüyorum. Kapak incelememden sonra içerik araştırmasına giriştim. Kitabın türünün anlatı olduğunu görünce önce bir durdum. Ne yazık ki bir türlü aşamadığım konulardan biri de böyle farklı türlere karşı olan korkum. Neyse dedim bu sefer yapma bunu Zeze dedim ve tamamen kitabın konusunu araştırmaya yöneldim. Arka kapağından, yapılan yorumlardan anladığım kadarıyla Fethiye Çetin anneannesinin bilmediği geçmişini öğreniyor ve bunu içten bir şekilde bir kitaba dönüştürüyordu.  Çok büyük heyecan ve umutla başladım. Benim için en değerli insanlardan biri anneannemdir. Beni tanıyan herkes bilir aşığımdır ona. Bu yüzden yazarın yerine kendimi koyarak okudum. Şu bakımdan kendimi koyarak; acaba benim anneannem böyle şeyler yaşamış olsaydı be

Buket Uzuner-İstanbullular

Heyyoo yazlik semalarindan hepinize merhaba ^.^ 10 gunluk kacamagima gectigimiz cumartesi start verdim ve ailemin yaninda huzurlu bir tatile basladim efenim. Tabi yazliga gelmem demek internet bakimindan bol sikinti anlamina da geliyor. Bu yaziyi saygideger Huseyin araciligiyla -kendisi iphone'um olur- cok zor sartlar altinda yaziyorum. Aslinda bu yorumdan once yayinlamam gereken iki tane kitap yorumum vardi. Gel gelelim onlar bilgisayarda internetin baglanmasini bekleyedursun, ben acil bir sekilde size İstanbullular hakkinda dusuncelerimi aktarayim.    Yazliga gelirken nasilsa cok kalmayacagim icin yanima dort tane kitap almisim. Farkinda bile degilim i kisi zaten bitti. Diger ikisine gecmeden once yazlik raflarindaki eski kitaplari bir karistirayim dedim ve en sevdigim yazarlardan olan Buket Uzuner ile karsilastim. İstanbullular romani daha once cok duymadigim ve dikkatimi cekmeyen eserlerindendi. Hakkinda yorumlari okudum. Konusuna baktim. Tamamdir basliyorum dedim. Fakat...  Ar

HASAN ALİ TOPTAŞ- GÖLGESİZLER

  Uzun süredir yenmeye çalıştığım bir huyum var. Daha önceki yazılarımda da bundan çok kez bahsettim. Herkesin bir anda okumaya başladığı -popülerliliği artmış- kitapları; yazarları bir türlü okuyamıyorum. Örnek vermek gerekirse en son okuduğum Kahraman Tazeoğlu kitabında 16 yaşındaydım. Bukre çıktı inanın bir cümlesini dahi okumadım, okuyamam. Şimdi niye buradan giriş yaptı bu kız  bu başlık altında derseniz; Hasan Ali Toptaş da benim için popüler yazarlar arasındaydı. Uzun süre çok satanlarda kalan Heba kitabı ile beni itmişti de itmişti. Ama bu huyumun her yazar için doğru olmadığını gerçekten tabularımı yıkınca anladım. İnstagramda okuduğu tüm kitapları tatlı deli şekilde yorumlayan, her kitaba iştahla yönelmeyi sağlayan dünya tatlısı bir insanla keşfettim Gölgesizler'i. Ah şahane de oldu bu keşif.  Hasan Ali Toptaş o kadar güzel bir dil kullanıyor ki bu romanında resmen kelimelerle dans etmiş diyorsunuz. Masal içinde masal desem yeridir. Öyle güzel dinliyorsunuz ki bu m

Ayfer Tunç- Suzan Defter

Bu haftanın başında 5 kız olarak üç günlük bir kaçamak yaptık. İstikametimiz haritada İğneada olarak gözüken fakat benim huzur olarak adlandırdığım küçük kasabaydı. Her şey o kadar güzel ve dolu doluydu ki yanımda götürmem gereken kitap ancak bu kadar yakışabilirdi. Kısa, öz ama bir o kadar tadını damağınızda bırakan bir kıs roman.  İlk Ayfer Tunç deneyimimdi. Normalde okumak istediğim yazarlarla ilgili ciddi bir araştırma yapar ilk olarak hangi kitabı ile başlamam gerektiğini iyice anlamaya çalışırım. Ayfer Tunç'u da uzun zamandır araştırıyordum. Aslında onu keşfetmek istediğim ilk romanı Yeşil Peri Gecesi idi. Fakat d&r'a girdiğimde planladığımın tam tersi olarak, raflarda gezinirken elime gelen ilk kitabını aldım. Şanslıymışım gerçekten çok keyif aldım okurken de. Şöyle bir şey de var ki belki de siz bir yazarla ilk yolculuğunuza çıkarken bu tarzda okumak istemeyebilirsiniz. Okuduğum zaman, ruh halim yani kısacası her şey çok uydu ve bayıldım.  Suzan Defter'in

Jodi Picoult- Anlaşma

Anlaşma, bir dönem instagramda çok kişinin elinde olan kitaptır. Bir anda herkes okumaya başlamış birbirine tavsiye der olmuştu. Benim de şöyle bir huyum var ki bir dönem popüler olan kitapları, herkes okurken okuyamıyorum. Bu nedenle Jodi Picoult ile tanışmam da geç geç ama bir o kadar güzel oldu.  İstanbul kitap fuarından aldıklarımı bitirdim sanırken, bir de baktım okumadığım üç kitabım varmış. Bunlardan biri de Anlaşma'ymış. Tabi mutluluktan havaya uçtum o ayrı bir konu tabi :) Kitabın içeriğinden çok bahsetmeyeceğim çünkü bir arkadaşım çok fazla ipucu verdiğimden yakındı. Sadece okurken hissettiklerimi anlatacağım.  521 sayfa olan bu kitabı tam bir günde bitirdim. Evet efenim sabah oturdum akşam kalktım başından. Elimden düşüremedim. Şimdi ne olacak acaba demekten bir su içmeye bile gidemedim siz düşünün halimi. Özellikle romanın iki zamanlı yazılmış olması yani bir günümüzün bir de geçmiş zamanı yazması beni etkileyen şeylerden biri oldu. Bazen ''aa inanmıyo

Çekiliş Sonucu

Merhabalar. Bir hafta önce süresini başlattığım çekilişimin sonuçları belli oldu. İnstagram ve bloggerdan toplam 134 kişinin katılımıyla, random,org'a göre kazanan Damla oldu :)  En yakın zamanda bir çekiliş daha yapacağım sevgiler :)                                                                                                                              -Zeze

Jehan İstiklal Barbur

 Bir kere daha anladım ki büyük konuşmamalıyım ben. Kesinlikle konuşmamalıyım. Yaklaşık iki senedir adını duyduğum Jehan Barbur'u dinlememekte ısrar ediyordum. Bir-iki kere dinledim onda da depresyona giriyorum ben sanırım diyerek bıraktım. Gerçekten bazı duyguların, hislerin yaşla ve dönemle alakalı olduğuna inanan bir insanım. Ve yine bunun doğruluğunu görmüş, göstermiş oldum. Şarkıların da tıpkı kitaplar gibi zamanı olduğunu yine ve yine anladım.  İki hafta önce yakın bir arkadaşımla bu konuyla ilgili tartışmamaya tutuştuk. 'Tekrar bir dinle ama sadece dinle' dedi. Evet denedim. İki hafta önce dinlemeye başladım şuan üç albümü elimde şarkıları dilimde... Sesi kadife gibi diye bir  tabir vardır hani, işte tam anlamıyla Jehan'a yakışıyor o. Sesi seni alıyor, uçuruyor ve bırakıyor. O kadar dinlenmiş o kadar huzurlu hissediyorsun ki..  Ben kitap okurken müzik dinlemeyi başaramam. Yazarken de başaramam. Kafam karışır, toparlayamam ne yazacaklarımı ne okuyacaklarımı

Yeni Yıl Çekilişi

 Merhabalar! Bir önceki postumda bahsettiğim gibi bu yeni yıla merhaba çekilişidir. Kazanan kişiye ocak ayının ilk haftasında, içi sürprizlerle dolu bir kutunun ulaşacağı çekiliştir. :) Kutunun içinde ne olduğunu çok söylemek istemiyorum. Söylersem ne anlamı kalır ki dimi ama yeni yıl hediyesi bu! Sadece şöyle bir ipucu vereceğim. Bir hikaye kitabı, bir şiir kitabı ve bir de roman barındıracak bu kutu içinde. Hepsi benim okuyup beğendiğim, başkalarına da önerdiğim kitaplardan olacak :) Aslında kafamdaki kitapların çoğu instagram hesabımda  var bile sanırım ubss. Hepsi harika kitaplardır :) Kutunun gerisi kocaman sevgiyle, umutla konulmuş küçük küçük gönülden gelen hediyelerle dolacak. Çok severek hazırlayacağım bir hediye :) Katılım şartlarına gelirsek çok çok basit.  1. tozluraflardannotlar.blogspot.com adresimin takipçisi olmak 2. Eğer kullanıyorsanız instagram'da takipçim olmak (hesabım için  tık tık ) (Eğer instagram hesabınız varsa oradan da katılıp, resmi

Bir Sürprizle Geri Dönüş

Yine çok çok uzun bir aradan sonra blogumun yolunu bulabildim. Yazamadıkça ne kadar üzüldüğümü anlatamam bile size. Sürekli ard arda konan vizeler ve geçmem gereken dersler olunca farklı blogları bile ziyaret edemez hale geldim. Artık okumuyorsun bizi bile  diyor arkadaşlarım :( Düzenli bir şekilde yazacağım artık diyemiyorum. Çünkü gerçekten çok aksilik çıkıyor. Aslında artık instagramı tamamen blog olarak kullanmaya yönelmiş durumdayım. Okuduğum her kitabı, onların küçükte olsa yorumlarını orada paylaşıyorum. Hele orada kazandığım dostlar var ki lokum gibiler <3  Şimdi bu kadar zamandır olmama özrümü şöyle sunmak istedim. Bir çekiliş düzenleme kararı aldım. Ama bu yılbaşı çekilişi değil de yeni yıla merhaba çekilişi olsun, ocak ayının ilk haftasında da sahibini bulsun dedim :) Bu çekilişin ayrıntıları için hemen farklı bir post yazmaya başlıyorum :) Özlemişim be yazmayı ! Öpüyorum kocaman sizleri :*                                                                          

Stefan Zweig- Sahaf Mendel

 Size mendillerim, kitaplarım ve yine ballı çayımla merhaba diyorum. Hava değişimlerine alışamadım gitti. Sürekli hasta oluyorum ama umuyorum ki bütün bir kışı böyle geçirmem :(  Dün hastalığın da verdiği tembellikle kendimi odama kapadım ve sadece okudum, izledim. Ağrılar olmasa bir de kolay nefes alabilsem aslında harika bir gündü :) Kafam hiçbir şeyi almıyordu. Ben de dedim ki öykü okuyayım en güzeli o olur. Aslında hep ön yargılı yaklaştım öykülere çünkü tam beni sarmasını istediğim an biten, beni yarı yolda bırakan arkadaşlar gibi geliyordu bana. Bunu da Sait Faik ile yendim demem gerekiyor. GErçekten bayıla bayıla okudum Son Kuşlar'ı. Bunun postunu da ayrı olarak yazarım. Neyse düne gelirsem daha önce hiç okumadığım bir yazardan başladım. Stefan Zweig.  Aslnda beni kitabını almaya iten şey yine ve yine tasarımı oldu. Yordam Kitap o kadar tatlı bir tasarım uygulamış ki hemen almak istedim. Benim aldığım 'Sahaf Mendel- Kadın Ve Doğa- Bir Kadının Yirmi Dört Saati hik

Çoluk Çocuk - Patti Smith

''...yaşlıca bir çift önümüzde durup alenen bizi incelemeye başladı. Robert ilgi çekmekten hoşlanıyordu, heyecanla elimi sıktı. 'Hadi fotoğraflarını çek,' dedi kadın, hayretler içindeki kocasına. 'Sanatçılar galiba.' 'Hadi canım,' dedi adam, omuz silkerek. 'Çoluk çocuk bunlar.'''  Yazıma bir itirafla başlamak istiyorum. Bu kitabı ilk raflarda görmeye başladığım sıralarda sadece bir kere elime alıp içime sinmediği için yerine koymuştum. Patti Smith ismi benim için bir anlam ifade etmiyordu. Bir de, yazarın kendi anılarını anlattığı kitaplardan hep uzak durmuşumdur. Ne büyük kayıp! Tam bir rezilim sevgili okurlarım. Bu tarz romanları artık daha çok okumalıyım. Çünkü okurken aldığınız keyif bambaşka oluyormuş. Bendeniz bunu henüz fark ettim.   Yaşanılan şeyleri okumak hep daha çok keyif vermiştir bana evet ama bir yazarın kendi anılarını anlatmasına dediğim gibi hep ön yargılı yaklaşıyordum. Ta ki Çoluk Çocuk'la karşılaşana k

Özlemle Geri Dönüş :)

 Son yazdığım tarih dört ağustos. Artık kendime söyleyecek söz bulamıyorum gerçekten. Baya baya tembel olmuşum ben. Değiştirmeden önce de son okuduğum kitap Peyami Safa Yalnızlık'tı. Ben onun üzerine 15 tane kitap okudum arkadaşlar. Lütfen bu kadar zamandır yazmayışımı mazur görün sanki hiç gitmemişim gibi devam edelim :)   Eveeet yeni bir hayat, yeni bir tema sloganım ile yoluma çıkıyorum yine. Geçen sene girdiğim üniversite sınavlarında Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya bölümünü kazanmıştım. İlk sene hazırlık okuduğum için bölümüme başlayamamış, bol bol olan vaktimle kitap okumuş ve blogumu açma kararı almıştım. Şimdi ise koskoca yaz tatilinden sonra kendi fakültemde derslerime başladım. Bir senedir tereddütlerim vardı acabalarım vardı. Ama artık kendi derslerimin güzelliğini gördükçe doğru yerde olduğumu iyice kabullenmiş durumdayım :) Gelelim bloguma. Derslerin ağırlaşmış olması elbette ki kitap okuma hızımı düşürdü. Yalnız, kitap okuma aşkım hala aynı. Son yazdığım tarihten

Yağmur Sonrası - Sarah Jio

'' Ya siz, araya zaman, mekan, kişiler girse de gerçek aşkın peşinden gitmeye cesaret edebilir misiniz ?''  Mart Menekşeleri'nin hemen ardından okumakla iyi mi ettim yoksa kötü mü inanın bilmiyorum. Başlamadan önce dedim ki kendime ''Acaba aynı yazarın diğer kitabını da hemen şimdi okursam sıkılır mıyım ?'' Sıkılmak ne demek ya bitmesin diye ne yapacağımı şaşırdım azizim. Yine yaşanan aşklar, arkadaşlıklar, her şey büyüledi beni. Bu kitabından sonra da karar verdim ki Sarah Jio artık benim favori yazarlarım arasında. Hatta Kristin'in yeri sallanıyor.  Şimdi konuya gelirsek. Kahramanımız Anne... Çok sevdiği, yıllarca beraber büyüdüğü arkadaşı Kitty, Güney Pasifik'e savaşa hemşire olarak gitmeye karar verince onu yalnız bırakamaz ve nişanlısı Gerard'ı bile arkasında bırakarak savaş alanına gider. Diğerleri gibi adaya anında uyum sağlayamasa da Westry ile tanıştıktan sonra, keşfettikleri bungalov ile her şey değişir. Evet diyorsunu

Mart Menekşeleri - Sarah Jio

 En son ne zaman yazdığıma bakınca, aradan geçen 15 güne inanamıyorum. İnanamıyorum çünkü hem kaç tane kitap sığdırıp o 15 güne hem de hiçbirini sizlerle paylaşmamış olmama şaşıyorum. Kendime inanamıyorum. Neyse o zaman yavaş yavaş okuduklarımı da anlatırım sıze ayrı ayrı postlarda. Öncelikle günler sonra bana blogumu açtıran kitapla başlamak istiyorum ilk postuma. :) Öncelikle videosunu izlemek isterseniz eğer; ''Ada zamanı geldiğinde buraya ait olanları geri çağırır...' '  Muhteşem bir kitap okudum. Uzun zamandır okuduğum en güzel aşk romanıydı. Evet Sarah Jio'nun Mart Menekşeleri kitabından bahsediyorum. Okurken kendinizi olayların tam ortasında buluyorsunuz. Her sayfa daha büyük bir heyecanla çevriliyor. Hiç bitmesin istiyorsunuz. Konusuna gelirsek. İlk kitabı büyük başarı yakalamış olan yazar Emily, severek evlendiği kocasının onu aldatmasıyla yaşadığı şoku atlatmak ve yeni kitaplarına ilham kaynağı bulabilmek için yıllardır ziyaret etmediği y

Oğullar Ve Rencide Ruhlar- Alper Canıgüz

Her roman yazarı için büyük bir yetenek gerekir. Okuyucunun gülmesi, ağlaması, heyecanlanması onun yani yazarın ellerindedir. Çoğu yazar da bence bunu bir ağırlık olarak görüp kurduğu cümlelerle karşısındakine belli de ediyor bu ağırlığı taşıdığını. Fakat, Alper Canıgüz o kadar rahat bir dille yazmış ki okudukça okuyası geliyor insanın. Evet bahsettiğim kitap Oğullar Ve Rencide Ruhlar. Zekice kurgulanmış, mizaha yönelik bir cinayet kitabı da denilebilir. En iyisi biraz konudan bahsedeyim.  Alper Kamu –birkaçına göre Albert Camus isminden gelen Alper Canıgüz’e göreyse Kemalettin Kamu düşünülmesi gereken kişi- yaşı beş fakat sözleri, hali, tavrı 30 yaşında olan bir küçük adam. Etrafındaki insanlar da o kadar alışmış ki artık ona hiç yadırgamadan akıl danışanlar bile var. Kitap, Alper Kamu’nun bir cinayete tanık olmasıyla içindeki dedektif ruhunu da hareketlendiren olaylar çemberini konu alıyor. Açıkçası başta ‘ne oluyor yahu ?’ diye sorabilirsiniz. Tuhaf gelebilir her şey. Ama o

Okudum #8 Düğümlere Üfleyen Kadınlar- Ece Temelkuran

‘Çünkü bir erkek bir kadının nefesi kadardır.’  Yolları kesişen dört kadının kendini buluş romanı demek sanırım en doğrusu olacak. Uzun zamandır okuduğum kitaplarda hiç böyle içinde hissetmemiştim kendimi. Sanki Amira, Maryam, Esma ve anlatıcı ile yan yanaydım ben de. Hatta bazı zamanlarda anlatıcının yerinde ben vardım. O kadar içine çekti bu roman beni. İki günde bitirdim. 471 sayfa su gibi akıp gitti. Bitirdiğim günün ertesi sabahı uyandığımda ‘Amira bugün ne yapacak acaba?’ diye düşünüyordum. Size de oluyor mu bu ? Bana uzun zamandır olmuyordu. J .Beni hayran bırakan noktalardan en etkilisi: Ece Temelkuran kurduğu cümlelerle her şeyin üzerini örtmeyi başarmış. O ne güzel cümleler öyle… Ne kadar anlamlı yazılanlar… O kadar cümleyi, paragrafı not aldım ki defterime, hepsini buraya yazarsam sığdıramam sayfalara.  Yazılacak çok şey var aslında ama ben sadece konuyu anlatmak istiyorum size. Çünkü ne kadar girersem işin içine size o kadar ipucu vermiş olacağım. Roman

Okudum #7 Saatleri Ayarlama Enstitüsü - Ahmet Hamdi Tanpınar

Bu ay kitap kardeşliği olarak benim hayranı olduğum Ahmet Hamdi'yi ağırladık. Bir önceki yazımda da yazdığım gibi, daha önce birçok kitabını okuduğum ünlü edebiyatçımızın bu kitabı da beni etkilemeyi başardı.  Diğer kitaplarından farklı olarak, burada temel aldığı veya işlediği yardımcı konular ile beni hep araştırmaya yöneltti. Mesela psikanaliz ile tanışmama neden oldu. 'O da neymiş ?' diyenler,  buyurun  Vikipedi nimeti yardımcı olsun :) Okuduğum süre boyunca bir elimde telefonum bir elimde kitabım sürekli kavramaya çalıştım bir şeyleri. Sonuç olarak psikanaliz bundan sonra bolca okuyacağım konulardan biri oldu. Gerçekten öğrendim dedikçe bitmeyen, sonu olmayan bir konu.   Baş karakterimiz, çocukluğunu enteresan batıl inançlar ve fakirlik içinde geçiren bir adam, Hayri İrdal. Kısa bir süreliğine Nuri Efendi'nin saatçi dükkanında çalışmış ve ustasının bilgilerine hayran olarak o da aynı maneviyatı içinde taşımıştır. Yıllarını yokluk içinde geçiren k

Ahmet Hamdi Tanpınar- Saatleri Ayarlama Enstitüsü

 Sonunda kargom bugün geldi ve benden mutlusu yok :) Ahmet Hamdi benim favori yazarlarımdan biridir. Buna Beş Şehir romanını okuduktan sonra karar vermiştim. Daha sonra Huzur geldi. Kalbimin baş köşesine oturdu. Mahur Beste ve Sahnenin Dışındakiler'de aynı derece keyifliydi. Veee şimdi aylardır okumayı en güzel zamana bıraktığım Ahmet Hamdi kitabı; Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Kitap Kardeşliği ile beraber okunuyor :) Var mı benden mutlusu ?  Kitabımı bitirir bitirmez yorumumu yapacağım :) -Zeze

Okuduklarım #6 İclal Aydın- Bir Cihan Kafes

 Aslında iki hafta önce bitirdiğim bu kitabı ancak yazma zamanım oldu. Ehliyet sınavı koşuşturması ve sağlık problemlerim yüzünden hiç vaktim olmadı. Bir de anlaşılacağı üzere yazmak için heyecanlanmadım. Bu kitaptan beklentilerim o kadar fazlaydı ki hayal kırıklığına uğradım diyebilirim :(  İclal Aydın duruşuyla, karakteriyle hep çok beğendiğim bir kadın oyuncu;yazar olmuştur. Gülen yüzünün arkasına gizlediği acılar,ayrılıklar hep ilgimi çekmesine nedendir. Belki de bu nedenle çok şey bekledim. Tabi ben böyle konuşuyorum ama verilmiş çok büyük bir emek var ortada. Ama gelin görün ki düşündüklerimi yazmadan duramam ben. İlk sayfalardan itibaren gözünüze çarpan şey, kitabın dili oluyor. O kadar basit bir anlatım var ki. Açıkçası kendi acemi hikayelerime benzettim içimden. Başta ''Nasıl ya İclal Aydın okuyorm ben dimi ?'' olduktan sonra alışıyorsunuz.  Konusuyla; üç kadını birbirine bağlaması, aralarındaki olayları;yaşananları anlatması çok hoş. Ama 'harika bir kita