Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Koleksiyoncu- John Fowles

  Merhaba! Uzun zamandır blogda yorum paylaşmadığım için daha önce okuduklarımın yorumlarını yavaş yavaş gireceğim buraya. Öyle bir milletiz ki artık okumaya erindiğimiz, sadece güzel özenilmiş görsellere like(!) attığımız bu devirde buraya sadece kendimi daha iyi hissetmek ve kafamı dağıtmak amacıyla döndüm.  Mezun olduğum ve iş arayışı sürecinde bol bol okumaya, gezmeye birçok vakit buldum. Bu süreçte karşıma çıkan kitaplardan biri de Koleksiyoncu. Yazarın Büyücü adlı romanını okumak için kendimde o isteği bulmayı beklerken- bekledim çünkü yaklaşık 700 sayfa, daha önce hiç okumadığım ve  dilini hiç bilmediğim bir yazar için beni korkutuyordu.- karşıma bir başka kitabı çıkınca neden olmasın diyerek John Fowles'ı Koleksiyoncu ile tanımaya karar verdim.  Roman, bir memur ve aynı zamanda kelebek koleksiyoncusu olan Ferdinand'ın hiç karşılık bulamayacak aşkını anlatıyor. Belediye binasından, evinden sürekli karşısına çıkan güzeller güzeli Miranda'yı izleyen sevgili baş k

Olağanüstü Bir Gece- Stefan Zweig

'Aşağıdaki notlar, 1914 sonbaharında Rava-Ruska'da bir Avusturya hafif süvari alayıyla katıldığı çarpışmalarda şehit düşen Baron Friedrich Michael von R.'nin yazı masasında mühürlenmiş bir paketin içinde bulunuyordu. Ailesi sayfalara üstünkörü bir göz gezdirip, bir de başlığına bakarak bu yazılarda sadece akrabalarının edebi bir çalışmasının söz konusu olduğuna kanaat getirince, notları gözden geçirmem için bana verdiler ve yayımlanmasını da benim takdirime bıraktılar. Bense bu sayfaları düş gücünün bir ürünü olarak görmedim...'   Kitap bu şekilde bir paragraf ile başlıyor. Yazar sadece hikayeyi yazarken isim değişiliği yaptığını tüm yaşananların bütün ayrıntılarıyla gerçekliğe dayandığını söylüyor. Yani muazzam yazarımız Zweig hikaye içinde hikaye ile bizlere tadına doyamayacağımız bir ziyafet hazırlamış demem yeterlidir bence.  Zenginliğin, seçkinliğin getirdiği duygusuzlukla, donuklukla hayatını geçiren baş kahramanımız mevcut. Bir pazar günü, kalabalığın on

Fahrenheit 451- Ray Bradbury

Guy Montag. Görevini sorgusuz sualsiz yerine getiren iyi bir itfaiyeci. Hiç sorgulamadan yangın ihbarı gelen eve yönelmek, işini tamamlayıp oradan çıkmak onun görevi. Fakat bu görevler bizim bildiğimiz yangın söndürme tarzında değil daha çok yangını başlatma tarzında. Daha çok demeyeyim yanlış olur. İtfaiyenin görevi yangını başlatmak.

Mekan Gezintilerim- Brew Lab Coffee

 Merhaba! Mekan yorumlarına kaldığım yerden devam ediyorum. Önceki postumda destekleyen arkadşlarıma, okuyucularıma teşekkür ederim iyi ki varsınız :)  Yine uzun ve yorucu geçen hafta sonundan sonra sevdiğim ikinci mekanı size tanıtmak istedim. Yorucu geçen hafta sonu çünkü çoğu kişinin bildiği üzere yaklaşık dört aydır part-time olarak Tchibo'da çalışıyorum ^.^  Okul, iş, gezme derken yoruluyorum ama mutluyum. Boş kalınca mala bağlayan cinstenim birazcık efenim ^.^  Eveeet bugün yine rastgele bulduğum bir mekanı paylaşacağım. Nasıl rastgele buldum onu da anlatayım. Bir gün yine okula yakın diye Taksim'e geçmişken bir arkadaşımla, Galatasaray'ın yanından yürümeye başladık. Nereye gideriz emin de değildik. O yoldan her geçişimizde de sol tarafta  çizimleriyle, kara tahtasıyla dikkatimi çeken bir kahve dükkanı vardı. Hep aklımdaydı bir gün gelmeliyim diyordum.

Elveda Haziran- Sarah Jio

Sanırım Sarah Jio kitaplarından en sevdiğin hangisi deseniz Mart Menekşeleri derdim. Taa ki bu romanını okuyana kadar.   İtiraf etmeliyim bundan once çıkan Agapi romanını okumadım. Genelde yazdığı aynı çizgideki konu yüzündendi bu tercihim. Tabii bir de basıldığı yayınevi yüzünden. Arkadya’ya o kadar alışmışım ki hiç hoşlanmamıştım kapağından. Biliyorum çok saçma bir sebep ama ne yapayım ^.^   Elveda Haziran’ı ise büyük bir hevesle aldım.

Konstantiniyye Oteli- Zülfü Livaneli

 Okuduğum romanlarıyla, öyküleriyle, denemeleriyle benim için yeri ayrıdır Livaneli kaleminin. Serenad, Mutluluk, Son Ada, Arafat'ta Bir çocuk ve daha buraya yazmadığım birçok kitabı bir solukta okutmuştur kendini bana. Hele Serenad.. Beni instagramdan da takip edenler bilirler ki favorim odur. Kim kitap önerisi istese ilk sorduğum soru ' Serenad'ı okudun mu sen ?' olur. İşte Serenad okuduğum andan beri her kitabını hep o tadı arayarak okudum.

Nü Peride- Hakan Akdoğan

  Nü Peride’yi denizin kenarında   genelde tonton teyzelerin, torunları yandaki parkta oynarken çay içmek için tercih ettikleri bir çay bahçesinde iki saatte bitirdim. Anlayacağınız bir solukta okunacak bir kitap yazmış yazarımız. Eminim ki benim gibi bir olayı

Sema Kaygusuz- Barbarın Kahkahası

Sema Kaygusuz ile tanışma merasimimi bu romanıyla yaptım. Son zamanlarda okuduğum romanların hepsi farklı noktalardan büyüttü beni. Özellikle Ütopik romanlara olan sevdamı keşfetmeme neden olan kitaplar okudum. Onların üzerine okuduğum Kaygusuz romanı da bambaşka bir dünyaya çekti beni.

Kadının Adı Yok - Duygu Asena

ilk kez Duygu Asena okudum. Aslına bakarsanız ilk kez bu denli feminizmi savunan, bu denli kadın haklarından bahseden bir yazarı okudum. Dün öğlen başladığım kitabı akşamüzeri bitirmiştim. Yer yer neyden bahsedeceğini öğrenmek için okudum. Yer yer de gerçekten ne yapacak şimdi bu kadın dediğim için.

Handan- Ayşe Kulin

 Gerçekten zıtlıklarla dolu bir bünyem var. Bazen hiç okuyamıyorum. Gerek çok yorgun eve gelişimden gerekse hiç içimden gelmediğinden. Evet benim de içimden kitap okumak gelmeyebiliyor :(  Ama gelin görün vize haftalarımda onlarca kitap bitiriyorum. İnat değil mi çalışmayacağım

Çi- Akilah Azra Kohen

 Merhabalarrr. Bu yazıyı mutfakta, tarçınlı rulo yapmak için mayaladığım hamurumu beklerken, Sıla Özledim Onu şarkısı eşliğinde yazıyorum. Nasıl minnoş nasıl tatlı bir koku var size anlatamam. Tarçın kapağının kavanozu açılır da birkaç saat sürcek olan o kokusunu bırakır ya mutfağın her köşesine hani işte öyle bir koku. Yabancılarda yeni yıla özel yapılan bu tatlıyı sürekli dizilerde filmlerde görüyordum. En son Gündüzsefası'nda Sarah Jio'nun da tarifi vermesiyle kendimi tutamadım ve mutfaktayım ^.^                                                                ''İyi bir hikaye asıl bittiğinde başlar.''   Dayanamayıp mayalanmayı yarıda kesmemek için bir şeyler yazayım dedim. Fark ettim ki ben Çi yorumumu yapmamışım. Her yerde görmekten bıktığınız;bıktığımız Çi hakkında çok bir şey söyleyip sizi sıkmayacağım. Şöyle kısa bir yorum yapalım bakalım :)  Çi, Fi'nin devam kitabıdır.

Gündüzsefası - Sarah Jio

Geçen sene yaz aylarında tanıştım Sarah Jio kitapları ile.   Bayılarak okudum. Yağmur Sonrası ve Mart Menekşeleri’ni ard arda iki günde bitirip hemen bloga yorum yazmıştım. Beni yakaladığı; vurduğu o duygusal ama bir o kadar da gizemli tarzına hayra olmuştum. Biri benden tavsiye kitap istese hala ilk olarak onun kitaplarını öneriyorum. Geçtiğimiz sene Tüyap zamanı Böğürtlen Kışı adlı

Fi- Akilah Azra Kohen

 Fi hakkında çok uzun süredir konuşuluyor. Yaklaşık iki haftadır elimdeydi ve en son iki gün önce bitirdim. Aslında daha kısa sürede de bitebilirdi fakat sindirerek okumak en iyisi olur diye düşünüyorum. Okuyanlarınız varsa sizde yazımın altına yorumunuzu yapın lütfen. Benimle aynı veya farklı düşünceleri de merak ediyorum ^.^ Değişik bir kitaptı Fi. Konusu nedir ? Bilmiyorum.

Mekan Gezintilerim- 7 Gr (Art Cafe)

 Merhabalar ! Yoğun bir vize haftasından sonra kendimi eve kapatıp blogumla ilgilenmeye adadım yine. Ben mi tembelleştim yoksa ikinci sınıf mı çok zor bilmiyorum. Neyse zor olduğunu düşünmek istiyorum diyelim o zaman =D  Beni bilen bilir boş olduğum her anı yeni bir mekan keşfetmek için kullanabilirim. Uzayıp giden kocaman bir mekan listem vardır. Bir gün evde otururken neden buraya da yazmayayım diye düşündüm. Listemi de paylaşmak istiyorum ama şimdilik gidip de en sevdiğim mekanlardan biriyle başlıyorum bu yazı serime  ^.^  Uzun süre listemde kalan bir mekandı 7 Gr. Galatasay Lisesi'nden aşağıya inerken Hayriye Caddesi'nde kalan sıcacık yer. Taksim'e çok fazla gitmediğimden dolayı bir türlü yolumun düşmediği küçük kutu gibi bir kahve dükkanı.  Bir gün rastgele bir arkadaşıma ''Şu sokakta böyle bir yer vardı. Haydi oraya gidelim.'', dedim. Bu arada arkadaşlarım bir tanedir. O kadar çok yere sürükledim ki onları hiç sesleri çıkmadı ^.^ Neyse işt

Sırça Fanus- Sylvia Plath

''Sadece içimde susmak istemeyen bir ses olduğu için yazıyorum.''  Geçen ay kitapyurdundan sipariş edip, uzun süre rafta beklettiğim Sırça Fanus sonunda okundu efendim. Bu kadar süredir rafta beklemesi bir yana yaklaşık bir haftadır da elimde süründü bu kitap. Kesinlikle sıkıcı değil kesinlikle uzun bir roman da değil ama bir şekilde vakit aldı bitirmem.  Plath kendi iç dünyasını mükemmel bir şekilde yansıtıyor okuyucuya. Depresiflik, intihara düşkünlük ve kafa karışıklığı.. Esther ne yaşıyorsa siz de onu yaşıyorsunuz. Hikaye en başından bu şekilde başlamıyor tabii. Zeki ve çalışkan

Sinan Akyüz-Incir Kuşları

 Ben hep okunan kitapların okuyucu için bir zamanı olduğuna inanırım. Bu mevsimlere göre değişir, yaşa göre değişir veya sadece ruh haline göre değişir. Ama değişir. Çünkü daima her anın bir diğerinden farklılığı vardır. Mesela bu cümleyi yazmadan öncesi ve sonrası bile farklı benim için değil mi? Buradan varmak istediğim konu şu ki; Incir Kuşları'nı seneler önce değil de şimdi okuyor olmam bence rastlantı değil.  Bir aşk hikayesi diye başladım aslında. Aşk hikayesi içinde de anlatılacak olan Boşnak katliamı diye düşündüm. Bence ilk sayfalarda herkes bunu düşünmüştür ya da düşünür. Roman ilerledikçe,

Halil Cibran- Ermiş

 İtiraf ediyorum. Son zamanlarda instagramda bu kitabı çok fazla görüyordum. Sadece bu nedenden ötürü merakım yüzünden okudum demeliyim ^.^  Halil Cibran okunmadan önce kesinlikle geçmişi araştırılıp bilinmesi gereken bir yazar. Bu adımdan sonra okunulan her cümleye başka bakıyorsunuz çünkü. Yazar hakkında kısa bilgi için  tık tık  Ermiş, öğütler kitabı desem yanlış olmaz. İçinde aşktan çocuklara, evlilikten güzelliğe, duaya dair birçok konuda öğüt barındıran kısa bir yol gösterici. Belki benim gibi tek okumayı istemezseniz de başka bir kitapla beraber kolaylıkla götürebilirsiniz. Anlayacağınız yazılacak çok fazla yorum yok aslında. Mutlaka okuyun diyemiyorum ama okuyun ^.^ ARKA KAPAK "İnsan için tüm amaçlarını susuzluktan çatlamış dudaklara ve tüm yaşamı bir çeşmeye dönüştüren bir armağandan daha büyüğü yoktur kuşkusuz. Benim şerefim ve ödülüm işte bu armağanda yatıyor. Ne zaman içmek için çeşmeye gelsem, diri suyun kendisini susamış bulmamda..." Yıllar boy

Fethiye Çetin- Anneannem

Beni bir kitaba ilk yönelten şey kapak tasarımıdır. Ve bu konuda benim için üst sıralarda yer alan bir yayınevi de Metis Kitap’tır. Anneannem’de de beni kendine çeken ilk şey yine tasarım oldu. Bir mezar resmi ancak bu kadar şık olabilirdi diye düşünüyorum. Kapak incelememden sonra içerik araştırmasına giriştim. Kitabın türünün anlatı olduğunu görünce önce bir durdum. Ne yazık ki bir türlü aşamadığım konulardan biri de böyle farklı türlere karşı olan korkum. Neyse dedim bu sefer yapma bunu Zeze dedim ve tamamen kitabın konusunu araştırmaya yöneldim. Arka kapağından, yapılan yorumlardan anladığım kadarıyla Fethiye Çetin anneannesinin bilmediği geçmişini öğreniyor ve bunu içten bir şekilde bir kitaba dönüştürüyordu.  Çok büyük heyecan ve umutla başladım. Benim için en değerli insanlardan biri anneannemdir. Beni tanıyan herkes bilir aşığımdır ona. Bu yüzden yazarın yerine kendimi koyarak okudum. Şu bakımdan kendimi koyarak; acaba benim anneannem böyle şeyler yaşamış olsaydı be

Buket Uzuner-İstanbullular

Heyyoo yazlik semalarindan hepinize merhaba ^.^ 10 gunluk kacamagima gectigimiz cumartesi start verdim ve ailemin yaninda huzurlu bir tatile basladim efenim. Tabi yazliga gelmem demek internet bakimindan bol sikinti anlamina da geliyor. Bu yaziyi saygideger Huseyin araciligiyla -kendisi iphone'um olur- cok zor sartlar altinda yaziyorum. Aslinda bu yorumdan once yayinlamam gereken iki tane kitap yorumum vardi. Gel gelelim onlar bilgisayarda internetin baglanmasini bekleyedursun, ben acil bir sekilde size İstanbullular hakkinda dusuncelerimi aktarayim.    Yazliga gelirken nasilsa cok kalmayacagim icin yanima dort tane kitap almisim. Farkinda bile degilim i kisi zaten bitti. Diger ikisine gecmeden once yazlik raflarindaki eski kitaplari bir karistirayim dedim ve en sevdigim yazarlardan olan Buket Uzuner ile karsilastim. İstanbullular romani daha once cok duymadigim ve dikkatimi cekmeyen eserlerindendi. Hakkinda yorumlari okudum. Konusuna baktim. Tamamdir basliyorum dedim. Fakat...  Ar

HASAN ALİ TOPTAŞ- GÖLGESİZLER

  Uzun süredir yenmeye çalıştığım bir huyum var. Daha önceki yazılarımda da bundan çok kez bahsettim. Herkesin bir anda okumaya başladığı -popülerliliği artmış- kitapları; yazarları bir türlü okuyamıyorum. Örnek vermek gerekirse en son okuduğum Kahraman Tazeoğlu kitabında 16 yaşındaydım. Bukre çıktı inanın bir cümlesini dahi okumadım, okuyamam. Şimdi niye buradan giriş yaptı bu kız  bu başlık altında derseniz; Hasan Ali Toptaş da benim için popüler yazarlar arasındaydı. Uzun süre çok satanlarda kalan Heba kitabı ile beni itmişti de itmişti. Ama bu huyumun her yazar için doğru olmadığını gerçekten tabularımı yıkınca anladım. İnstagramda okuduğu tüm kitapları tatlı deli şekilde yorumlayan, her kitaba iştahla yönelmeyi sağlayan dünya tatlısı bir insanla keşfettim Gölgesizler'i. Ah şahane de oldu bu keşif.  Hasan Ali Toptaş o kadar güzel bir dil kullanıyor ki bu romanında resmen kelimelerle dans etmiş diyorsunuz. Masal içinde masal desem yeridir. Öyle güzel dinliyorsunuz ki bu m