Hasan Ali Toptaş o kadar güzel bir dil kullanıyor ki bu romanında resmen kelimelerle dans etmiş diyorsunuz. Masal içinde masal desem yeridir. Öyle güzel dinliyorsunuz ki bu masalı o kadar tatlı geliyor ki hiç bitmesin istiyorsunuz. Yer-Zaman, Varlık-Yokluk, Düş-Gerçek kavramlarını usta bir şekilde dillendiriyor yazar. Mekan olarak iki yer var elimizde. Biri köy biri şehirdeki berber dükkanı. Köyde yaşanan olaylar geçmişi, berberdeki olaylar ise şimdiki zamanı. Ki bunlar da zaman kavramını oluşturuyor. Ama asıl hikaye varlık-yokluk üzerine kurulmuş durumda. Zaman bile bu kavramlarla hareket ediyor. Şimdi olan geçmişte olmuyor veya geçmişte olan şimdi de yer almıyor. Yani bilemiyorsun aslında bu kişiler var mı yok mu. İşte kitabın büyüsü bu şekilde sarıyor sizi zaten. 'İçim sıkılıyor' diyerek ortadan kaybolan Nuri ile başlayan olaylar, Güvercin'e, Cennet'in oğluna hatta canım muhtara kadar dokunuyor.
İtiraf etmeliyim beğenmediğim bir nokta da var. Bence kitabın sonu gerçeğe bağlanmamalı biz hep bir düş gibi düşünmeliydik olanları. Bilmiyorum bu benim düşüncem tabi :) Ben beğendim. Çok severek okudum. Okuyun arkadaşlar okuyun ^.^
Siz de okuduysanız lütfen kitapla veya sonuyla ilgili yorumlarınızı yazın bakalım başka ne gibi düşünceler var meraktayım :)
-Arka Kapak-
Metinlerini varoluş ve yokoluş üzerine kurarak varoluşçuluğu taşraya taşımasıyla özgünlük kazanan, tıpkı Kafka gibi sade dilinden yükselen müzikle giderek hayatı yazıya, yazıyı ise büyülü bir hayata benzeten bir yazar...
Yazma serüvenini “hayatı kelime kelime genişletmek” olarak adlandıran Hasan Ali Toptaş, metinlerini birer senfoniye de dönüştürerek, dışarıyla içerinin, görünenle iç dünyanın, gerçeklikle rüyaların, somutla soyutun çarpışmasından doğan tekinsiz bir atmosfere çağırıyor okurunu. Tam bir yazı ustalığıyla, Türkçenin imkânlarını sonuna kadar zorlayarak, edebiyatın büyülü dünyasına kapılar açarak...
Cennet’in oğlu kendini kendi varlığında yok etmişken, gerçekten kadının dediği gibi bir kez daha yok olmuşsa durum kötüydü. Bu işin sonu yavaş yavaş köyün tamamen yok olmasına dek gidebilirdi. Belki köy zaten yoktu da bunu kimse anlayamıyordu henüz; köylülerin hepsi alışmıştı yokun varlığına...
Baskı Yılı: 2008
Yayınevi: İletişim Yayıncılık
-Zeze
Yorumlar
Yorum Gönder
Senin de bu konu hakkında bir yorumun var mı ? Haydi paylaş benimle :)