Ana içeriğe atla

Sinan Akyüz-Incir Kuşları


 Ben hep okunan kitapların okuyucu için bir zamanı olduğuna inanırım. Bu mevsimlere göre değişir, yaşa göre değişir veya sadece ruh haline göre değişir. Ama değişir. Çünkü daima her anın bir diğerinden farklılığı vardır. Mesela bu cümleyi yazmadan öncesi ve sonrası bile farklı benim için değil mi? Buradan varmak istediğim konu şu ki; Incir Kuşları'nı seneler önce değil de şimdi okuyor olmam bence rastlantı değil.

 Bir aşk hikayesi diye başladım aslında. Aşk hikayesi içinde de anlatılacak olan Boşnak katliamı diye düşündüm. Bence ilk sayfalarda herkes bunu düşünmüştür ya da düşünür. Roman ilerledikçe,
sayfalar aktıkça anladım "aslında ben bir cinayet romanı okuyorum". Yaşananları okudukça içim almadı gerçekten. Bazı yerlerde yok artık bu abartıdır. Insanlar bu kadar sessiz kalmamıştır bu yaşananlara dedim. Keşke abartı olsaymış. Bittikten hemen sonra yaptığım araştırmalarda daha da beter şeyler okudum. Biliyordum. Duymuştum. Lisede Çağdaş Türk Tarihi dersinde okumuştum. Ama bildiklerim bu acıları yaşayanlar için hiçbir şeymiş. O kadar zaman herkes üç maymunu oynamış. Müslüman Boşnaklara yapılan eziyetleri ne AB ne Türkiye ne de bir başka devlet durdurmaya çalışmamış uzun süre. Çok uzak bir zaman dilimi de değil üstelik. 1992-1995 tarihlerinde. Eğer bilmek ya da bilginizi biraz olsun tazelemek isterseniz en basitinden Vikipedi'yi tıklamanız bile yeterli.  (Boşnak Soykırımı)

  Roman, Milyevina'dan Saraybosna'ya konservatuar okumak için gelen Suada ile iki üst sınıfta okuyan Tarık'ın ilk görüşte aşık olmaları ile başlıyor. Bu iki genç aşık kısa sürede birbirlerine sıkıca bağlanıyor. Bir süre sonra Sırplar tarafından Boşnaklara karşı başlatılan soykırımla beraber bu iki genç aşık da birbirinden ayrı düşüyor. Önceleri telefonla sağlanan irtibatlar bir süre sonra kesilen elektrik ve hatlar yüzünden engelleniyor. Ve Suada'nın acı dolu günleri başlıyor. Aslında bu roman kadın gözünden anlatıyor Boşnak soykırımını. Babaları, kocaları, çocukları önünde tecavüz ediliyor kadınlara. Hatta annelerin gözü önünde küçüçük çocuklara.. Kamplara, genelevlere esir düşüyorlar. Erkekleri başka yerlerde alıkonuluyor. Bütün bir roman bu şekilde daha birçok kalbinizin alamayacağı olayla sürüp gidiyor.

  Romanın dilinden bahsedecek olursam eğer.. Sade bir şekilde dillendirilmiştir. Hatta bence gereğinden fazla sade. Böyle bir hikayeyi biraz daha hareketli bir dilde tercih ederdim. Mesela ilk sayfalarda Tarık ve Suada arasında geçen bölümler o kadar aceleci bir şekilde yazılmıştı ki sıkılır gibi oldum. Bir anda aşık olmaları bir anda sarf edilen aşk sözleri hem imkansız hem de basit gözüktü bana. Ama buna karşın hikaye hep akıp gidiyor. Dün öğlen başladım ve sahura kadar okuyup bitirdim. Yani ne zaman kaçıncı sayfaya gelmişsiniz anlaşılmıyor.

 Ilk Sinan Akyüz okuyuşumdu. Bir süre araya başka yazarlar sokup daha sonra bir diğer kitabı olan Piruze'yi okumayı düşünüyorum. Benim okuduğum ilk ve tek kitabına göre bir aşk yazarı değil Akyüz. Dönemleri aşk adı altında anlatmaya çalışıyor. Tabii buna Diğer kitaplarını okuduktan sonra tam anlamıyla karar vermeliyim. 10 üzerinden 7 veriyorum bu romana o halde ^.^

Iyi tatiller efenim :)

                                                                                                 -Zeze
   
ARKA KAPAK

Sinan Akyüz'den Yüreğinize Dokunacak Bir Kitap!

Boşnak Kızın Bir Solukta Okunan Gerçek Hikâyesi...

Çok satan romanlarıyla tanınan ve geniş okur kitlesine sahip yazar Sinan Akyüz yine ses getirecek son kitabıyla okurlarını selamlıyor. Alfa Yayınları'ndan çıkan İncir Kuşları'nda yazar, Bosnalı bir genç kız olan Suada'nın gerçek yaşamından yola çıkıyor. Okuru savaşın ve aşkın yakıcı gücüne tanıklığa davet ediyor. Bosna tüm bilinmeyenleriyle ilk kez Sinan Akyüz kalemiyle yazıldı... Sinan Akyüz dünyanın seyirci kaldığı bir soykırımı Suada'nın öyküsüyle yeniden gündeme getiriyor. Yakın tarihi edebiyatla buluşturan yazar, aşkın içinde "savaşı ve şiddeti", savaşın içinde de "aşkı ve inancı" ustalıkla harmanlıyor. Bu romanla Bosna Savaşı'nın bilinmeyen bambaşka bir yüzü gün ışığına çıkarken; kitap okuyucusuna sürpriz bir sonla veda ediyor. Arka Kapak... Aynı ırktan geliyorlardı. Aynı dili konuşuyorlardı. Bir tek dinleri farklıydı. Biri Müslüman Boşnak genci, diğeri ise Hıristiyan Sırp'tı. İkisi de konservatuardaki aynı Boşnak kızına âşık olmuşlardı. Ve bir gün bu iki genç, güzeller güzeli Suada'ya aşklarını ilan ettiler. Ancak gençlerden biri aşkına karşılık bulmuş, diğeri ise "Kalbimde iki kişiye yer yok" cevabını almıştı. Takvim yaprakları 6 Nisan 1992'yi gösterirken bir bomba düştü beyaz zambakların açtığı yüreklere… Suada patlak veren savaşın estirdiği rüzgârda âdeta savrulan bir yaprak gibiydi. Savruldu, savruldu, savruldu... Sonra da kader onu bir zamanlar 'hayır' dediği genç adamın eline esir düşürdü. Genç adam, o gün ela gözlü çöl ahusuna bakmış "Kader bizi ne inanılmaz bir şekilde birleştirdi, görüyor musun Suada?" demişti. Modern zamanlarda Avrupa'da yaşanmış bir soykırımda, kadere inananların romanıdır İncir Kuşları... Bu kitap tamamen gerçeklere dayanmaktadır...



Sayfa Sayısı: 328
Baskı Yılı: 2014

Yorumlar

  1. bu kitabı geçen sene okumuştum ve seyri bende de aynı şekildeydi. Bu insanlık dışı olayları okumakla kalmadım hakkında ne kadar film dizi varsa kısacık sürede izledim bitrdim
    http://fatosgul.blogspot.com.tr/2013/06/incir-kuslarsinan-akyuz.html

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslinda gecen yaz sizden gormus yorumunuzu beklemistim kitap hakkinda. Eger yorumlariniza bakarsaniz duruyorumdur orda hala ^.^ gecen yazdan beri simdi okuyabildim ancak Ve ben de butun kaynaklari okuyup izleyecegim sanirim.
      Sevgiler :)

      Sil
    2. :))
      evet şimdi baktım da
      ben bir süredir bloglararası çok gezinemedim
      epey uzak kalmışım buralardan:)
      ve kolay gelsin sana araştırma aşamasında pek güzel şeyler okuyamayacaksın çünkü :(

      Sil
  2. Zezem yeni kitap yorumlari bekliyorum ben ama ^^

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tozlu Raflardan NotlarEkim 22, 2014

      kuzucum pek yakında döneceğim ^.^

      Sil

Yorum Gönder

Senin de bu konu hakkında bir yorumun var mı ? Haydi paylaş benimle :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kadının Adı Yok - Duygu Asena

ilk kez Duygu Asena okudum. Aslına bakarsanız ilk kez bu denli feminizmi savunan, bu denli kadın haklarından bahseden bir yazarı okudum. Dün öğlen başladığım kitabı akşamüzeri bitirmiştim. Yer yer neyden bahsedeceğini öğrenmek için okudum. Yer yer de gerçekten ne yapacak şimdi bu kadın dediğim için.

Yeni Yıl Çekilişi

 Merhabalar! Bir önceki postumda bahsettiğim gibi bu yeni yıla merhaba çekilişidir. Kazanan kişiye ocak ayının ilk haftasında, içi sürprizlerle dolu bir kutunun ulaşacağı çekiliştir. :) Kutunun içinde ne olduğunu çok söylemek istemiyorum. Söylersem ne anlamı kalır ki dimi ama yeni yıl hediyesi bu! Sadece şöyle bir ipucu vereceğim. Bir hikaye kitabı, bir şiir kitabı ve bir de roman barındıracak bu kutu içinde. Hepsi benim okuyup beğendiğim, başkalarına da önerdiğim kitaplardan olacak :) Aslında kafamdaki kitapların çoğu instagram hesabımda  var bile sanırım ubss. Hepsi harika kitaplardır :) Kutunun gerisi kocaman sevgiyle, umutla konulmuş küçük küçük gönülden gelen hediyelerle dolacak. Çok severek hazırlayacağım bir hediye :) Katılım şartlarına gelirsek çok çok basit.  1. tozluraflardannotlar.blogspot.com adresimin takipçisi olmak 2. Eğer kullanıyorsanız instagram'da takipçim olmak (hesabım için  tık tık ) (Eğer instagram hesabınız varsa oradan da katılıp, resmi

Okuduklarım #1 Her Kalp Kendi Şarkısını Söyler- Jan-Philipp Sendker

 Sonunda kitabımı bitirebildim. Ve işte buradayım :) Bu muhteşem kapak tasarımı sayesinde aldım kitabı. Bir arkadaşımın da dediği gibi o kadar estetik ki kapak tasarımı, her bulunduğun ortama uyabilecek kapasitesi var. Şaka bir yana gerçekten kahvenin yanında iyi giden bir kitap oldu. Çenem çok düşmeden hemen kitabın konusuna geçiyorum :)  Burma'da yaşayan iki gencin aşklarını anlatıyor bu hikaye. U Ba adlı yaşlı, eski kitaplari toparlamayi seven bir Burmalı'nın ağzından anlatılıyor.  Kahramanlarımız; Tin Win ve Mi Mi.  Biri görme yeteneğini kaybetmiş bir diğeri ise yürüme şansını hiç yakalayamamış iki çocuk. Çocuk dedim. Çocuklukta başlamış aşkları çünkü. Tin Win annesinin onu terk etmesinden birkaç sene sonra görme duyusunu yitiriyor. Mi Mi ise kendi ağırlığını taşıyamayan minik ayaklarla geliyor dünyaya. İki miniğin yolları manastırda kesişiyor. Ve hikayeleri başlıyor..  Tin Win Mi Mi'nin ayakları oluyor; Mi Mi Tin Win'in gözleri... Burma'yı birlikte