Ana içeriğe atla

Ahmet Hamdi Tanpınar- Saatleri Ayarlama Enstitüsü





 Sonunda kargom bugün geldi ve benden mutlusu yok :) Ahmet Hamdi benim favori yazarlarımdan biridir. Buna Beş Şehir romanını okuduktan sonra karar vermiştim. Daha sonra Huzur geldi. Kalbimin baş köşesine oturdu. Mahur Beste ve Sahnenin Dışındakiler'de aynı derece keyifliydi. Veee şimdi aylardır okumayı en güzel zamana bıraktığım Ahmet Hamdi kitabı; Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Kitap Kardeşliği ile beraber okunuyor :) Var mı benden mutlusu ?
 Kitabımı bitirir bitirmez yorumumu yapacağım :)











-Zeze

Yorumlar

  1. Merhabalar,
    Tanpınar'ın en sevdiğim kitabı "Saatleri Ayarlama Enstitüsü"dür. Hem ince ince dokundurur, hem de güldürür. Kitabın başlarında bir yerlerde demokrasinin ülkemize defalarca gelişi ve habersizce çekip gitmesiyle alâkalı muzip bir yorum vardır ki aklıma geldikçe gülerim.
    "Huzur" ise benim favorilerimden biri değil, çünkü yazarın oldukça büyük bir başarıyla yarattığı huzursuzluk ortamı, huzurumu kaçırıyor :) Yine de romanın sonlarında bir yerler zannederim İhsan, bir İran halısından bahseder ve aşağı yukarı şöyle der, "Eğer bir İran halınız varsa ve aklınıza onu satmak gelmişse, mutlaka satın; çünkü bu fikir bir kez oluştu mu, o halı er geç bir gün satılacaktır." Ben hayatımdaki birçok konuda bunun doğru olduğunu gözlemledim. Birini ya da bir şeyi gözden çıkarttım mı, er geç bir yol ayrımına ulaşılıyor.
    Elinizde oldukça keyifli bir kitap var, tadını çıkartmanız dileklerimle :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuzu ne yazik ki yeni gordum. Ne kadar guzel anlatmissiniz aslinda 'yazarin oldukca basarili sekilde yarattigi huzursuzluk ortami' kendimi oyle hissettigim bir anda okumustum. Bu yuzden bas kosemde o vardi mutlaka. Ama Saatleri Ayarlama Enstitusu bittikten sonra fikrim degisti. Diger yazimda da bahsettim. Sembolist tarzini romanda benimsemesi o kadar guzeldi ki... Hele Halit Ayarci ile tanistiktan sonra su gibi akti gitti cumleler.. Gercekten cok ama cok keyifliydi :)

      Sil

Yorum Gönder

Senin de bu konu hakkında bir yorumun var mı ? Haydi paylaş benimle :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kadının Adı Yok - Duygu Asena

ilk kez Duygu Asena okudum. Aslına bakarsanız ilk kez bu denli feminizmi savunan, bu denli kadın haklarından bahseden bir yazarı okudum. Dün öğlen başladığım kitabı akşamüzeri bitirmiştim. Yer yer neyden bahsedeceğini öğrenmek için okudum. Yer yer de gerçekten ne yapacak şimdi bu kadın dediğim için.

Yeni Yıl Çekilişi

 Merhabalar! Bir önceki postumda bahsettiğim gibi bu yeni yıla merhaba çekilişidir. Kazanan kişiye ocak ayının ilk haftasında, içi sürprizlerle dolu bir kutunun ulaşacağı çekiliştir. :) Kutunun içinde ne olduğunu çok söylemek istemiyorum. Söylersem ne anlamı kalır ki dimi ama yeni yıl hediyesi bu! Sadece şöyle bir ipucu vereceğim. Bir hikaye kitabı, bir şiir kitabı ve bir de roman barındıracak bu kutu içinde. Hepsi benim okuyup beğendiğim, başkalarına da önerdiğim kitaplardan olacak :) Aslında kafamdaki kitapların çoğu instagram hesabımda  var bile sanırım ubss. Hepsi harika kitaplardır :) Kutunun gerisi kocaman sevgiyle, umutla konulmuş küçük küçük gönülden gelen hediyelerle dolacak. Çok severek hazırlayacağım bir hediye :) Katılım şartlarına gelirsek çok çok basit.  1. tozluraflardannotlar.blogspot.com adresimin takipçisi olmak 2. Eğer kullanıyorsanız instagram'da takipçim olmak (hesabım için  tık tık ) (Eğer instagram hesabınız varsa oradan da katılıp, resmi

Okuduklarım #1 Her Kalp Kendi Şarkısını Söyler- Jan-Philipp Sendker

 Sonunda kitabımı bitirebildim. Ve işte buradayım :) Bu muhteşem kapak tasarımı sayesinde aldım kitabı. Bir arkadaşımın da dediği gibi o kadar estetik ki kapak tasarımı, her bulunduğun ortama uyabilecek kapasitesi var. Şaka bir yana gerçekten kahvenin yanında iyi giden bir kitap oldu. Çenem çok düşmeden hemen kitabın konusuna geçiyorum :)  Burma'da yaşayan iki gencin aşklarını anlatıyor bu hikaye. U Ba adlı yaşlı, eski kitaplari toparlamayi seven bir Burmalı'nın ağzından anlatılıyor.  Kahramanlarımız; Tin Win ve Mi Mi.  Biri görme yeteneğini kaybetmiş bir diğeri ise yürüme şansını hiç yakalayamamış iki çocuk. Çocuk dedim. Çocuklukta başlamış aşkları çünkü. Tin Win annesinin onu terk etmesinden birkaç sene sonra görme duyusunu yitiriyor. Mi Mi ise kendi ağırlığını taşıyamayan minik ayaklarla geliyor dünyaya. İki miniğin yolları manastırda kesişiyor. Ve hikayeleri başlıyor..  Tin Win Mi Mi'nin ayakları oluyor; Mi Mi Tin Win'in gözleri... Burma'yı birlikte