‘Çünkü bir erkek bir kadının nefesi kadardır.’
Yolları kesişen dört
kadının kendini buluş romanı demek sanırım en doğrusu olacak. Uzun zamandır
okuduğum kitaplarda hiç böyle içinde hissetmemiştim kendimi. Sanki Amira,
Maryam, Esma ve anlatıcı ile yan yanaydım ben de. Hatta bazı zamanlarda
anlatıcının yerinde ben vardım. O kadar içine çekti bu roman beni. İki günde
bitirdim. 471 sayfa su gibi akıp gitti. Bitirdiğim günün ertesi sabahı
uyandığımda ‘Amira bugün ne yapacak acaba?’ diye düşünüyordum. Size de oluyor
mu bu ? Bana uzun zamandır olmuyordu. J
.Beni hayran bırakan noktalardan en etkilisi: Ece Temelkuran kurduğu cümlelerle her şeyin üzerini
örtmeyi başarmış. O ne güzel cümleler öyle… Ne kadar anlamlı yazılanlar… O
kadar cümleyi, paragrafı not aldım ki defterime, hepsini buraya yazarsam
sığdıramam sayfalara.
Yazılacak çok şey var
aslında ama ben sadece konuyu anlatmak istiyorum size. Çünkü ne kadar girersem
işin içine size o kadar ipucu vermiş olacağım. Roman birinci kişinin ağzından
anlatılıyor. Ben hep Ece diye düşündüm onu. İsim geçmiyor. Tunus’ta diğer üç
kadınla yolları kesişiyor Ece’nin. Birbirinden değişik üç kadın. Biri erkek
gibi tavırlarıyla ön planda bir diğeri ise tam tersine dişiliği ile belirgin.
Öncelikle bu ikisiyle tanışıyor. Daha sonra Madam ile tanışmaları oluyor. Daha
sonra ne oluyorsa henüz tanışmış bu dört kadın birlikte uzun ve ara ara
tehlikeli bir yola çıkılıyor. Sebep mi ? Sebep sadece bir erkek. İntikam için yıllarca beklemiş bir kadın. Ve diğer
üç kadının bu yolculukta kendini bulacak olması.
Yolculuklarında
onlara eşlik ederken kah heyecanlanıyor
kah üzülüyorsunuz. Dedim ya. Sanki onlarla beraber o arabada siz de varsınız.
En iyisi bir de siz okuyun yorumlayın. Belki içlerinden birinin yerine bile
koyabiliyorsunuz kendinizi çünkü.
Keyifli okumalar J
‘’…Oysa ben
hikayesini ilk kez anlatırken dikkate alınmayan insanların aniden
ölebileceğinden korkardım.’’
‘’İnsan, o da eli iyi gelmişse, hayatta kendini bütünüyle
bir kere görür. Ömrün gerisi ya o sahneye yeniden kavuşmak için geçer ya da
kaçmakla.’’
‘’Dışarıdan görünenin aksiydi her şey. Sığınan sığındığını
var ediyordu. Korunmaya ihtiyacı var gibi görünen, aslında koruyandan daha
kudretliydi.’’
‘’Başka kadınların çaresizliklerine öfkelenen kadınlar
muhakkak kendi çaresizliklerine öfkeleniyordur.’’
-Zeze
Merhaba :)
YanıtlaSilYazdıklarınızı okuyunca kitabı merak ettim, sanırım bugün alıp okumaya başlarım. Okurken kahramanla özdeşleştiğim, "O bügün ne yapmıştır?" diye düşündüğüm bir kitap oldu şu sıralar; o da "Her Kalp Kendi Şarkısını Söyler"di. Ben uzun süredir bu kadar şiirsel bir anlatım, böylesine temiz ve güzel bir aşk hikayesi okumamıştım. Bestseller tarzı hafif bir roman değil, zor okuduğu bile söylenebilir; ama gerçekten çok keyifliydi. Şiddetle öneririm Mi Mi ve Tin Win'nin yüreklerindeki şarkıyı...
Okumustum :) hatta yorumu bile var arsivimde :) beni de etkilemisti o kitap ama sadece yasanan ask cok heveslendirmisti okumam icin. İkisinin birbirine ihtiyac duyuslari Mi Mi'nin göz Tin Win'in ayak olusu cok etkilemisti Dugumlere Ufleyen Kadinlar'i okuduktan sonra mutlaka yorumunuzu bekliyorum :)
YanıtlaSilEce Temelkuran; duruşuyla, tavrıyla çok beğendiğim hayranlık duyduğum bir yazar. Kitap tanıtım videolarını gördüğümde o kadar heycanlanmıştım ki hemen koşup kitabı aldım. Hikaye karakterler o kadar güzel ki.. (ve evet bende anlatıcıyı hep ece diye düşündüm) Ama roman zaman zaman donuklaşmış zorlama kısımlarda var gibi geldi.. Madam lila'nın neredeyse her sözünün altını çizdim.
YanıtlaSilEvet katiliyorum bazi kisimlar gercekten donuk gecmisti. Ama geneli o kadar iyi ki beni tamamina bakmaya sartlayan sahneler var :)
Sil